Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre bilim açık ve net; insan sağlığını belirleyen en önemli unsurlardan biri çevre sağlığı. Biyo-çeşitlilik, su hizmetleri ve arazi kaybı; bunların her biri insan sağlığını etkiliyor, ancak çoğu kişi sağlık hizmetinin iklim değişikliği üzerindeki etkisinin farkında değil.[1] Küresel CO₂ emisyonlarının %4’ünden fazlasının nedeni dünyadaki sağlık sistemleridir. Bu rakam, havacılık veya denizcilik sektörlerinin emisyonlarından fazladır.[2] Philips sağlık teknolojilerinde global bir lider olarak bu konuda iki önceliğe sahip; sağlığı ve toplumumuzun büyüyen sağlık hizmeti ihtiyaçlarını hedef almak için sağlık bakımına erişimi çoğaltmak; ve aynı ölçüde, sağlık sektörünün gezegenimize etkisinin azaltılmasına yardımcı olmak.
Sağlık sistemlerinin sağlık altyapısının hassas noktalarını sınırlandırmak için giderek daha fazla güçlendirilmesi ve böylelikle sürekli değişiklik gösteren bir iklimde toplum sağlığını geliştirmede etkili ve esnek olması gerekiyor. Bunun en önemli örneklerinden biri, gezegene saygı gösterirken insanların yaşamlarını iyileştiren çözümlerdir. Araştırmalar, örneğin dijital bilgi ve iletişim teknolojisinin kilidini açtığı kaynak tasarrufunun, bu teknolojinin piyasaya sürülmesinin neden olduğu ayak izindeki artıştan daha ağır bastığını gösteriyor. [1]Bu nedenle, dijitalleşmeye geçiş, toplum sağlığını korumak için sağlık bakımına erişimi artırırken, kaynakların dematerializasyonunu ve optimize edilmiş kullanımını sağlayarak sektörün çevresel ayak izini azaltma fırsatı sunuyor. Dijitalleşme, hem sağlık profesyonellerinin kendi arasında hem de hastalar ve sağlık profesyonelleri arasında uzaktan erişime olanak sağlıyor. Bu durum sağlık tesislerine olan ihtiyacı, ve böylece malzeme ve enerji tüketimiyle birlikte seyahat gereksinimini azaltabilir. Dijital teknoloji, tabletler ve cep telefonları gibi herkesin kullandığı donanımların kullanımına olanak sağlıyor, böylece taşınabilir mobil ultrason çözümünde olduğu gibi özel cihazlar üretme ihtiyacı azalıyor. Ancak bunların yanında sektörün gelecekteki sağlık kapasitesini güvence altına almak için çevre üzerindeki etkimizi aktif biçimde etkisiz hale getirirken sağlıklı ve sürdürülebilir hayatlar için yeni temeller atması gerekiyor. Örneğin Philips 2020 yılı itibariyle operasyonlarında karbon nötr hale gelmesine rağmen görevimiz burada bitmiyor. Şimdi çevresel etkimizi kendi operasyonlarımızın ötesine taşımak için iklim hedefimizi genişletiyoruz; önümüzdeki beş yıl içinde müşterilerimiz ve tedarik zincirimiz ile birlikte çalışarak yarattığımız birleşik etkiyi artırmayı planlıyoruz. İşbirlikçi yaklaşım ve tedarik zincirinde proaktif çalışma yöntemleriyle 2020 yılında, 2019 yılında programa giren tedarikçilerin yıllık sürdürülebilirlik performansını %36 oranında artırmayı başardık. Ayrıca ek sağlık avantajları sağlamak amacıyla biyo-çeşitliliğin artmasına yardımcı olan karbon dengeleme programlarımızı sürdürüyoruz. İş modellerimizi yeniden gözden geçirerek, döngüsel uygulamaların benimsenmesini destekleyerek ve tüm ürünlerimize EcoDesign prensiplerini uygulayarak karbon emisyonlarımızı düşürmeye çalışıyor ve dolayısıyla çözümlerimizin enerji verimliliği sağlamasına daha fazla odaklanıyoruz.
İklim değişikliğinin şiddetli hava olaylarından kaynaklanan yaralanmalar veya hastalıklar, hava kalitesiyle ilgili hastalıklar veya gıda sistemleri, su ve temizliğin bir sonucu olarak insan sağlığına doğrudan bir etkisi bulunuyor[4]. Bu problemlerin çözümü için bir mekanizma bulunmaktadır; 2015 yılında tüm Birleşmiş Milletler (BM) üye devletleri 2030 yılına kadar evrensel sağlık güvencesine (UHC) ulaşma taahhüdünde bulunmuştur. Bu hedefi desteklemek için BM’nin 3 numaralı Sürdürülebilir Kalkınma Hedefine (Sağlık ve Kaliteli Yaşam) bağlılığımızı beyan ettik. Bu hedef, dünyanın dört bir yanında yaşayan milyonların hayatını iyileştirmek için bir kutup yıldızı işlevi görüyor: insan odaklı sağlık ihtiyaçlarına odaklanan net bir pusula ve ortak bir gündem. Aynı zamanda 12 (Sorumlu Üretim ve Tüketim) ve 13 (İklim Eylemi) numaralı Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine de taahhüdde bulunuyoruz. Uygun maliyetli ve etkin sağlık bakımını desteklemek, ücret temelli bakımdan, sağlığa erişimi artırmayı ve daha düşük maliyet ile hasta sonuçlarını iyileştirmeyi hedefleyen bir sistem olan değer odaklı sağlık sistemine geçişi teşvik ediyor. Philips olarak, teknolojinin ister sonuç ve maliyetleri sistematik olarak takip ederek değeri gerçek anlamda ölçmemizi sağlayan bilişim altyapısı isterse sağlık hizmetini hastaya getirerek hizmete ihtiyaç duyulan yerde erişim sağlayan tele-sağlık platformları olsun, değer odaklı sağlık sisteminin temelini oluşturduğuna inanıyoruz. Ancak tek başına dijital ve teknolojik inovasyon 2030 yılına kadar evrensel sağlık güvencesine ulaşmak için yeterli olmayacak. Sağlık sistemlerinin iklim değişikliği risklerini azaltmak için esnek olması önemli bir unsur. Daha iyi ve daha sürdürülebilir bir dünya için sağlık sistemlerini iyileştiren sorumlu bir liderlik, ortak çalışmaya dayalı bir yaklaşım, yeni iş modelleri ve finansman çözümleri, güçlü temel bakım sistemleri ve kaliteli sağlık bakımı gerekiyor. Bu nedenle, Philips, anlamlı yenilikler yaparak dünyayı daha sağlıklı hale getirmeyi ve 2025 yılına kadar yılda 2 milyar kişinin hayatını iyileştirmeyi hedefleyen ve bunu yaparken de işlerini sürdürülebilir bir şekilde yürütmeyi hedefliyor.
[1] WHO: Monitoring-science-and-evidence-on-climate-change-and-health [2] Health Care Without Harm (2019). Healthcare’s climate footprint: How the health sector contributes to the global climate crisis and opportunities for action (p.22). https://noharm-global.org/documents/health-care-climate-footprint-report [3] Accenture #SMARTer2030. (2015). ICT Solutions for 21st Century Challenges